Esma'ül Hüsna: Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik

ALLAH (cc) isminin Arapça kelime yapısındaki özelliği gereği, harfleri tek tek kaldırılsa bile anlamı bozulmayan “tek kelime”dir.

Esma'ül Hüsna: Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik
GİRİŞ 04.08.2011 06:20 GÜNCELLEME 04.08.2011 06:20

Allah

Allah, bildiğimiz ve bilemediğimiz, görebildiğimiz ve de göremediğimiz bütün âlemlerin ve “din gününün sahibi” olan, kâinatı yaratıp yöneten, tüm övgülere ve ibadet edilmeye tek layık olan Yüceler Yücesi Rabbimizin, 99 isminin bütün özelliklerini kendinde toplayan en kapsamlı ve özel adıdır.  Allah (cc).
Bu isim, sadece Cenâb-ı Hakk’ın zâtına mahsus olup, başka hiçbir varlığa isim olmamıştır. Hiçbir dilde de tam karşılığı yoktur! Meryem sûresi (19), 65:  “O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmekte sabırlı ol. Hiç sen O’nun (Allah’ın) ismini taşıyan başka birini bilir misin?”
ALLAH (cc) isminin Arapça kelime yapısındaki özelliği gereği, harfleri tek tek kaldırılsa bile anlamı bozulmayan “tek kelime”dir.
Bakara sûresi (2), 255: “Allah! O’ndan başka ilâh yoktur...”
İsmin başındaki hemze kaldırılırsa  “lillâhi” olur. Bu da “Allah için, Allah’a ait” demektir.
Bakara sûresi (2), 284: “Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır...”
Allah ismindeki birinci “elif” ve “lâm” kaldırılırsa “lehû” olur, bu da “O’nun” demektir.
Bakara sûresi (2), 255: “...Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur...”
Lafza-i Celâl’deki ikinci “lâm” da kaldırılırsa sadece “he” harfi kalır ki,  Zât-ı Kibriyâ’ya delâlet eder: Hû
Daha enteresan olan bir husus da “he” harfinin mahrecinin, yani çıkış yerinin göğüs kafesi ve ciğerler oluşudur! Buna göre, nefes almakta olan her canlı, inansa da inanmasa da, her nefes alışında “Hû” demekte ve Allah’ı zikretmektedir!
İstese de istemese de...
Bilse de bilmese de, her canlı, nefes alıp verdikçe Yaradan’ını zikretmektedir dostlar!
Yani “ölüm” Allah’ı zikretmenin son noktası...
“Yaşamak” ise Allah’ı anmak, her an Allah ile beraber olmak demektir!
Allah!  (cc)
Bu mübarek ismin hiçbir dilde karşılığı yoktur. Dilimizdeki “tanrı” ve “ilâh” kelimeleri anlam bakımından Allah ismi yanında o kadar kısır, o kadar cılız kalmaktadır ki dostlar, anılmaya bile değmez!
Allah!  (cc)
Bütün diğer isimleri, mana cihetiyle kendisinde topladığı için de İsm-i A’zamdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.); “İsm-i A’zâm ile dua edildiği takdirde Allah (cc) o duaya icabet eder” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, I, 510. Hadis no: 1030.) buyurmuşlar ve bunun Bakara, Âl-i İmrân ve Tâ-hâ surelerinde olduğuna işaret etmişler, ama bizzat hangi ismin, İsm-i âzâm olduğunu Hz. Aişe’ye bile söylememişlerdir. Âlimler, bu hadisten hareketle ve özelliklerinden dolayı Allah (cc) ismini İsm-i A’zâm kabul etmişlerdir.
er-Rahmân ismi, Allah’ın (cc) merhametini,
el-Adl ismi, Allah’ın (cc) adaletini,
el-Ğaffâr ismi, bağışlama ve mağfiretini,
el-Kâdir ismi, yalnız kudretini anlatırken;
Allah ismi, 99 ismin manasını bünyesinde taşır!
Yüce Allah’ım, Rabbim benim!
Kur’ân-ı Azîmüş-şan’da Kendini kullarına tanıtıyor ve şöyle diyorsun:
Bakara sûresi (2), 163:  “Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.”
Âl-i İmrân sûresi (3), 19: “Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka ilâh yok, ancak O vardır...”
Bakara sûresi (3), 255: “Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (Hayy’dır), bütün varlığın idaresini yürüten (Kayyûm)dir...”
Âl-i İmrân sûresi (3), 6: “Sizi, rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Kendisinden başka ilâh olmayan, şan, şeref ve hikmet sahibi olan O’dur.”
Kasas sûresi (28), 70: “İşte O, Allah’tır. O’ndan başka ilâh yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O’nundur, hüküm O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.”
Manevi sıkıntıların mı var dostum? “Allah” de!
Maddi problemler belini mi büktü? Malın, mülkün “tek sahibi”ne koş, önünde diz çök, secdelere kapan ve “Allah” de!
Düşmanlarına galip mi gelmek istiyorsun? Bedir Savaşı’nda, zafer vuku buluncaya dek, secdede “Yâ Hayyu, Yâ Kayyûm” diye inleyen İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (sav) gibi “Allah” de! Karanlıklardan aydınlıklara mı çıkmak istiyorsun? “Allah” de dostum!
Ve son nefeste, emaneti; can emanetini huzurla teslim etmek için, dilini zikre alıştır ve “Allah” de!
Hasbünallâhü ve ni’me’l vekîl ni’me’l Mevlâ ve ni’mennasîr!
“Dostum”, “Vekilim”, “Sahibim” ve “Yardımcım” yalnız Allah’tır de ve sadece O’nun rızasını kazanmak için yürü hayat yolunda!
O Allah ki; kulunu yalnız bırakmayandır!
O Allah ki; kulunu koruyan, muhafaza edendir!
O Allah ki; kulunu sevendir!
O Allah ki; kulunun günahlarını bağışlayan, hatalarını örtendir!
O Allah ki; kulu kendisine bir adım gelse, ona on adım yaklaşandır!
Haydi dostum! Rabbini isimleri ile tanı ve yalnız O’na kulluk et, yalnız O’ndan iste!

er-Rahmân  

er-Rahmân, dünyada, iyi de olsa, kötü de olsa, mü’min de olsa, kâfir de olsa, hiçbir ayırım yapmadan, nimetini bütün kullarına veren, hepsine karşı sonsuz merhametini gösteren zatın ismidir.
er-Rahîm, bağışlayan, esirgeyen, ahirette merhametini, nimetlerini sadece mü’min kullarına hasreden zatın ismidir.
Yüce Allah’ın bu iki ismini tam anlamıyla kavrayabilmek için, önce, özellikle “ilâhi rahmet”in boyutlarını bilmek lazımdır dostlar!
“Rahmet” bağışlama, acıma, şefkat ve ihsan anlamları taşır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Allah Teâlâ’nın rahmetini şöyle anlatır bize:
“Şüphesiz Allah’ın yüz rahmeti vardır. İşte onlardan bir rahmet vardır ki mahlûkât kendi aralarında birbirlerine onunla acırlar. Doksan dokuzu kıyâmet günü içindir.” (Müslim, Tevbe, 20; Tirmizî, Deavât, 107; İbn Mâce, Zühd, 35.)
 “Rahmet”i düşünüp tefekkür ederken, beynimizin sınırlarını sadece bu yüzde bir oranındaki rahmet için zorlamaktayız dostlar. Kavrayabildiklerimizi toplayıp onun yüz katını düşünerek de, o dehşetli kıyamet gününde, kullarını sarmalayacak olan o engin rahmet deryasına ulaşabiliriz ancak!
Kâinata tefekkürle bakan her göz, yaratılmış her şeye nakış nakış “merhamet” işlendiğini görür dostlarım!
Kasas sûresi (28), 73: “Rahmetinden dolayı, Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki (geceleyin) dinlenesiniz (gündüzün) ise O’nun lûtuf (ve kereminden rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.”
Şu sonsuz kâinatı şenlendiren, ışıklandıran işte bu “Rahmet”tir!
Gündüzünü “güneşle” aydınlatıp, güneşin her varlığa ışığını ve ısısını sunuşundaki sırlarla, kullarına “Rahmân” ismini tefekkür ettiren; gecesini ay ve yıldızlarla donatıp semayı ışıklı bir festival alanına çeviren ve gecenin, o çok özel “vuslat” saatleriyle kuluna “Rahîm” ismini tefekkür ettiren yine O “Rahmet”tir!
Şu sonsuz kâinatı, birbirine çarpmadan, her biri apayrı ihtiyaçlar içinde olan, binbir çeşit hayvan ve bitki türünün hiç birini unutmayıp, muhteşem bir nizamla koruyan, sevk ve idare eden, türeten ve yayan yine O, İlâhî rahmetiyledir dostlar!
Bir dalda, minicik bir kuş, gagasındaki solucanı, o rahmetle koyar yavrusunun ağzına!
Bir küçücük tavuk, civcivlerini o rahmetle alır kanatlarının altına!
“Yırtıcı” bir hayvan da olsa, aslan, yavrusunu özenle yalayarak temizlerken, o rahmetin eserini sergiler, gören gözlere!
Ağaçlar, o rahmetle meyveye durur dostlar! Başaklar, o rahmetin tecellisi ile ürün verir, çiçekler renk ve koku cümbüşüyle raks eder dünya sahnesinde, o rahmet sebebiyle!
Bulutlar, göklerden “rahmet”i yeryüzüne indirirler ve her bir yağmur tanesini, bir melek yüklenerek, “İlâhî Rahmet”in boyutlarını sergilerler düşünebilen kafalara!
Furkân sûresi (25), 48, 49: “Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten tertemiz bir su indirdik.  Ki Biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.”
Bir koca ağacı, tüm varlığıyla “meyve vermeye” yönelten O. Rahîm-i Mutlak, bütün kâinatı da, kâinatın meyvesi olan “insan”a yöneltmiş ve adeta emrine âmâde kılmıştır o engin rahmetiyle.
Kur’ân-ı Kerîm’in “rahmet” sûresi olan Rahmân sûresi’nin ilk âyetlerinde şöyle buyrulur:
“Rahmân (olan Allah), Kur’ân’ı öğretti, insanı yarattı ve ona beyanı (açıklamayı) öğretti.”
İnsanın yaradılışı da bu rahmet sebebiyledir dostlar! Allah (cc) rahmeti gereği de kulunu başıboş bırakmamış, ona, yolunu gösteren Kur’ân-ı Kerîm’i göndermiştir.
Bakara sûresi (2), 143: “...Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.”
En’âm sûresi (6), 155: “İşte bu (Kur’ân) da mübarek bir Kitap’tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah’tan korkun ki, size rahmet edilsin.”.
Yûnus sûresi (10), 57: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, mü’minlere bir hidayet ve rahmet geldi.”
Bakara sûresi (2), 163: “Her halde hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve Rahîm’dir.”
En’âm sûresi (6), 12:  “De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.”
A’râf sûresi (7), 156: “Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de ahirette. Biz gerçekten (de tevbe edip Senin hidayetine) yöneldik.” Allah buyurdu ki, “azabım var, onu dilediğime isabet ettiririm, rahmetim de vardır, o ise her şeyi kaplamış (ve kuşatmış)tır. Onu da özellikle korunanlara, zekâtını verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
Madem ki “rahmet” bu kadar cazip, bu kadar güzeldir, o halde insana, neden yaratıldığını bilmek ve kendisini yaratan O ‘Yüce Kudret’i tanımak düşer!
İnsanoğluna “akıl” bahşeden Allah, ondan, kendisini bilmesini ve O’na “ortak” koşmadan kulluk etmesini istemektedir. Kudsî bir hadiste “ Ey Âdemoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla karşıma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak (şirk) koşmamış olsan, şüphesiz Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım!” (Tirmizî, Deavât, 106.) buyrulmaktadır.
O halde insan, kâinatı sarmalayan bu sonsuz rahmete yapışmalı, O, celâl ve ikrâm sahibi Sultan’a muhatap olmanın yollarını aramalı, acziyetini idrak ederek, Rabbine sığınmalı, dünyanın elem ve sıkıntılarından kurtulmalıdır.
Zira kâinatı insanın emrine veren, O Yüce Yaradan, bunca nimetlerine karşılık, kulundan sadece “halis bir şükür”, saf ve ciddi bir hürmet beklemektedir.
İnsanın maneviyatına da “rahmet” mührü vurulmuştur dostlar. Yüce Allah, kalplere nakışladığı merhamet duygusu ile kullarını da birbirlerinin yardımına koşturur.
İki Cihan Serveri Muhammed Mustafa (s.a.s.) buyurdular ki: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16. Hadis no: 1923.)
Elçisi ve Habibi Hz. Muhammed’e (s.a.s.) uyulmasını emreden, Yüce Allah, kulunun ötelerle olan bağını, merhamet ve sevgiyle kurmasını ister.
Zira engin rahmet sahibi Yüce Yaradan, kullarına, “yolunu” göstersin diye gönderdiği “sevgili kulu”na, yerleri ve gökleri, yüzü suyu hürmetine yarattığı “Habibi”ne, tüm isimlerinin tecellilerini lütfederek, O’nu, Kur’ân-ı Kerîm’inde (Tevbe sûresi (9), 128): “Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkündür. Mü’minlere çok şefkatli ve merhametlidir.” buyurarak över ve ona itaati emreder.
Nûr sûresi (24), 56: “Hem namazı kılın, zekâtı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.”
Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s.) sevginin, rahmetin, ihsan ve güzelliğin elçisidir dostlar!
Enbiyâ sûresi (21), 107: “(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

er-Rahîm

er-Rahîm, bağışlayan, esirgeyen, ahirette merhametini, nimetlerini sadece mü’min kullarına hasreden zatın ismidir.
Allah, Rahmân ve Rahîm’dir dostlarım!
O, öylesine mağfiret ve af sahibidir ki, Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok yerde Allah Teâlâ, “Rahmân” yani rahmet, mağfiret ve acımanın tek mercii olarak nitelendirir Yüce Zatını!
Ve kullarını; Kur’ân-ı Kerîm’le dost olmuş kullarını, kelâmı ile “mest” ederek, sevgiyle sarmalar ve mutmain kılar akılları!
“Rahmet” yağar gönüllere, bir bahar yağmuru misali! Nisan yağmuru gibi yeşertir kurumuş, çölleşmiş gönülleri!
“Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân’n huzuruna kul olarak gelmesin.” (Meryem sûresi (19), 93.)
“O gün, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez.” (Tâ-Hâ sûresi (20), 109.)
“Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a hükmeden Rahmân’dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.” (Furkân sûresi (25), 59.)
“O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir düzensizlik görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?”  (Mülk sûresi (67), 3.)
O “Rahmân”dır, O “Rahîm”
Hem “Tevvâb”dır, hem “Kerîm”
O, Yüceler Yücesi, hem “Latîf”tir, hem “Halîm”.
Tövbe kapılarını ecel gelene dek açık tutup kulunu bağışlamaya hazır olan “Rabb”dır O!
Bakara sûresi (2), 160’da “Ancak tevbe edenler, hallerini düzeltenler, (gizledikleri gerçeği) açıklayanlar başkadır. Artık onların tevbelerini çokça kabul edenim, çok merhamet edenim.” buyurandır O!
Kuluna, Nisâ sûresi (4)’nin 106’ıncı ayetinde “Allah’tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.” Buyurarak yol gösterendir O, dostlar!
Merhamet edenlerin en merhametlisi olan Allah (cc) Yûsuf Sûresi’nin 64’üncü ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Babaları dedi ki: “Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah’tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”
Zümer sûresi (39)’nde (53): “De ki: “Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” müjdesiyle, kulunu “rahmet deryası”na daldırandır O!
Ey Rahmân ve Rahîm olan Rabbim!
Seni, isimlerinle tanımayı;
Sana, isimlerinle yaklaşmayı;
Ve Sana, isimlerinin ışığında kavuşmayı nasip eyle! Âmin.

el-Melik

el-Melik, bütün kâinatın, görülen ve görülemeyen bütün âlemlerin tek sahibi ve mutlak sûrette tek hükümdarı demektir.
Mü’minûn sûresi (23), 116: “Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, yüce Arş’ın Rabbidir.”
Teğâbün sûresi (64), 1: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. Her şeye gücü yeten O’dur.
Üzerinde yaşadığımız dünya ve onu çevreleyen atmosfer, buna ilaveten, bu dünyanın içinde yer aldığı gezegenler sistemi ile ilgili bugünkü bilgilerimiz, yaratılmış her şeyin bir “kanunlar manzumesi” ile idare olduğunu ve hiç bir şeyde “başıboşluk” olmadığını gösteriyor dostlar!
Hem öyle bir idare ki, tek bir “Kürsî”den geliyor emirler ve tek, muhteşem bir “kudret eli”nin damgasını, mührünü taşıyor her şey ve her olay! İşlerin içine bir ikinci el asla ve kat’a karıştırılmıyor!
Bilebildiğimiz, ilimle ulaşabildiğimiz âlemlerden, bilemediğimiz, ancak hislerimizle algılayabildiğimiz âlemlere kadar bu böyle! Cinler, şeytanlar ve melekût âlemlerinin latîf sakinlerine kadar, nice bilemediğimiz âlemlerin sakinleri de bu muhteşem kudretin mülkü içinde!
Haşr sûresi (59), 23: “O Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. Melik (mülkünde istediği gibi tasarruf eden)tir, Kuddûs (her noksanlıktan münezzeh olan)dür, Selâm (her kusurdan ve âfetten sâlim olan)dır, Müheymin (her zaman gözetip, koruyan)dir, Aziz (kudreti daima üstün gelen)dir, Cebbâr (dilediğini yaptıran)dır,  Mütekebbir (büyüklük ve yücelik kendisine mahsûs olan)dir. Allah, müşriklerin şirk koştuklarından münezzehdir.”
“Sahibin”, “Efendin”, Âlemlerin sahibi, Meliki olan, O Yüce Allah’tır dostum, unutma!
O, sana şah damarından daha yakın!
Dua ettiğinde, duanı işiten ve cevap veren O!
Bu yakınlığı kazananın belini dünya bükebilir mi?
Evet, dünya acılarla, imtihanlarla dolu!
Ve dünya, acılarıyla, imtihanlarıyla da çekilmeye ve yaşanmaya değer!
Binlerce kez değer!
Değil mi ki, O’na kulluğumuzu ispata geldik, “eyvallah” demeye geldik, “başımla beraber” demeye geldik, neticede O da “kulum” diyecek ya sana, değer dostum! Her şeye değer!
O varsa yanınızda, O sizinle ise, ne gâm!
Cenâb-ı Hakk’ı bulan neyi kaybeder?
Ve O’nu kaybeden, neyi kazanmıştır dostum!
O’nu ara, bul ve kaybetmemeye çalış!
Mülk O’nun, sen de O’nun mülkünün bir parçasısın ve O’nun emrinde çalışıyorsun. Hiçbir şeye sahip olmadığını, her şeyin tek sahibinin O olduğunu gör!
Nemrutlaşmasın nefsin! “ben” deme, “benim” deme!
Bakara sûresi (2), 258: “Allah, kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim’le tartışanı görmedin mi? Hani İbrahim, ona: “Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür.” dediği zaman: “Ben de diriltir ve öldürürüm.” demişti. İbrahim: “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!” deyince o inkâr eden herif şaşırıp kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
Bu dünyada her şeyle baş edeceğim diye uğraşma dostum! “Dünya” çok ağırdır, kaldıramazsın!
Acıları vardır, yüreğini yakar, sen serinletemezsin!
Ölüm var, ayrılık var, bîtap düşürür seni, baş edemezsin!
İndir yüklerini omuzlarından ve mülkü sahibine teslim et!
O’na bırak, dünyanın cefasını değil; sefasını sür!
O Melik’tir, O Hakîm’dir, O Rahîm’dir.
Bütün işler O’na döndürülür!
Kâinattan ders al, görene, en büyük mürşit, “Yaratılmış şu muhteşem âlemdir!” İbretle bakana çok şey öğretir…
Ra’d sûresi (13), 2, 3: “Allah O’dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra Arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz. Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O’dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır.”
Ra’d sûresi (13), 13: “Gök gürültüsü O’na hamd ile, melekler de O’nun korkusundan dolayı O’nu tesbih ederler...”
Ra’d sûresi (13), 15: “Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde ederler.”
Nahl sûresi (16), 49, 50: “Göklerde ve yeryüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler. Kendilerine hâkim olan Rabblerinden korkarlar ve emrolundukları her şeyi yaparlar.”
Ey, “Mâlik-i yevmiddîn” olan Allah’ım! Sana, âyetlerine sarılarak iltica ediyorum; Âl-i İmrân Sûresi’nde (26): “De ki: “Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır, Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.” buyuruyorsun.
Ey beden mülkümün, akıl mülkümün ve yüreğimin “mâliki” olan Yüce Yaradanım! Kendimi, işimi, aşımı, evlatlarımı, evimi sana teslim ettim. Sen, her şeyin sahibisin, Koru beni! Beni yolundan ayırma!
“De ki: Sığınırım ben insanların Rabbine,
İnsanların hükümdarına,
İnsanların ilâhına,
O sinsi vesvesecinin şerrinden.
O ki, insanların göğüslerine vesveseler fısıldar.
Gerek cinlerden, gerek insanlardan.” (Nâs sûresi)
Sen, tek kapım, Mâlik’im!
Yaradanım, Sahibim!
Tut ellerimden Rabbim! Sana layık olayım!  Âmîn.

Kaynak: www.esmaulhusna.net

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL