Osmanlı'da iftar yemekleri sahura kadar sürerdi

Prof.Dr.İskender Pala, payitahtta yapılan ramazan hazırlıklarını anlattı. O zamanki iftarlarla günümüz iftarlarını da kıyaslayan Pala'nın anlattıkları kayda değer cinsten...

Osmanlı'da iftar yemekleri sahura kadar sürerdi
GİRİŞ 30.07.2012 13:51 GÜNCELLEME 30.07.2012 15:30 KAYNAK VATAN
Bu Habere 5 Yorum Yapılmış
ÖNEMLİ KONULAR

Şimdiki iftar yemeklerini eleştiren Pala, İstanbul şehrinin iftardan sahura kadar dayanışma içerisinde ayakta olduğunu belirtti.

Osmanlı İmparatorluğu’nda ramazan ayı üzerine görüşlerini açıklayan Prof.Dr.İskender Pala, ramazanın Osmanlı İstanbul'una getirdiklerini anlattı. Ramazan ayına özel çalışma saatlerinden, gezme saatlerine kadar düzenlemelerin olduğunu belirten Pala, ramazan ayında Ayasofya’da 100 bin kişinin bir arada teravih namazı kıldığını ifade etti.

Ramazan gelmeden hazırlıkları başlardı

Ramazan sadece bir zaman dilimi olmaktan öte bir kavramdır.Yılın belirli günlerinde oruç tutmaktan çok daha öte anlamları vardır. Özellikle Türk coğrafyasında Osmanlılar döneminden itibaren zenginleştirilen pek çok yönden ayrıştırılan ve özelliği insanlara hissettirilen kavram olarak algılanmıştır.

Ramazan daha gelmeden önce toplumsal bir takım hazırlıklar başlar. Bu hazırlıkların en önemlilerin birisi ticari hayatı dengeleyecek olan narh cetvelleri hazırlanırdı.Hangi malın ne kadara satılacağını bildiren cetveller hazırlanırdı.

Normal zamanda mesai sabah ezanından sonra akşama kadar sürerken,ramazanda öğle ile ikindi arasına sıkıştırılırdı ve işler de aksamazdı. 11 ay boyunca işlerinizi düzenli bir şekilde yürütmüşseniz resmi dairelerinizde 12. ayda da günde iki üç saat dört saat çalışarak işlerinizi halledebilirdiniz.

Gece de öğüten bir şehir

Elektriğin olmadığı aydınlatmanın gaz lambası ya da kandillerle yapıldığı bir çağdan bahsediyoruz.Ramazan gecenin gündüz yapılması demektir. O dönemde ramazan geldiğinde mevsimine göre ramazan geceleri uyanık geçirilirdi. İstanbul sahurdan sonra uyunup öğlen namazına kadar horlayan bir şehir hüviyetine girerdi. Gece de yiyen tüketen öğüten bir şehir. Tabii sadece yemek anlamında değil.Sokaklara dökülen sokaklarda eğlenceler yapan, insanların teravih namazlarını tekbirlerle kıldığı teravih namazının ibadet olmaktan öte toplumsal anlam kazandığı bir dönemdir.Akşam namazından sonra büyük selatin camilerinde veya Ayasofya’da teravih kılınır.

Şimdiki ihtişam sadece iftar sofralarında

Ayasofya’daki teravih fevkalade ihtişamlı ve görkemli kılınırdı. İstanbul’un nüfusunun 800 bin 900 bin olduğu dönemlerden bahsediyoruz. Namaz kılması farz olan insanların hemen hemen beşte biri Ayasofya’da buluşması demektir. Sultanahmet meydanında satıcılar,sohbet erbapları,tekke ve tarikatlar herkesin kendine göre dini ibadetlerini yerine getirebileceği bir ortam. İstanbul’da ramazan şimdikinden daha ihtişamlı bir halde gelir ve giderdi. Şimdiki ihtişam sadece iftar sofralarına yansımıştır.İnsanların gönüllerine hitap edecek boyutta şehirde ramazan hissedilirken, şimdi hangi iftar sofrasında neler var ve hangi iftar sofrasında kaç semazen döndü onların ifadesiyle. Artık semazen dönüyor,semahın dini tarafından ziyade. Bu yüzden bugünün iftarları eleştirilmeyi hakeden iftarlardır.

Zengin kimse mahallesini doyururdu

Abdülaziz döneminde Dürrizade vardır. Dürrizade konağında iftarlar veren bir kişidir.Şeyhülislam Dürrizade’ye ‘saraya yakın bir yere taşınsanızda biz sizin mutfaktan daha fazla istifade etsek.’der Dürrizade’de cevap olarak ‘haşmet babım kusura bakmayın ben saraya taşınamam, şu anda benim bulunduğum muhitte o mahallede bulunan insanların tamamı bizim mutfaktan geçiniyor. ben orayı terk edir gelirsem onlar aç kalır.’ Bu çok anlamlı bir şeydir.

İftar yemekleri sahura kadar sürerdi

Ramazanın dördünden itibaren sarayda iftarlar başlardı. Öncedefterdarlar, şeyhülislamlar, sonra kazaskerler, sonra diğer görevliler derken saray iftarları başlardı. Bir hediyeleşme,yardımlaşma usulü olurdu.İftar sofralarında daima bir diş kirası bulunurdu.İftara gelen insanlara dişiniz çok yoruldu,şunu alında dişinize gelen zararı telafi etmiş olalım diye küçük altın kesecikleri herkesin ihtiyacına göre verilirdi. Eski iftarlar şimdiki gibi masa başında oturalım iki tasavvuf müziği çalınsın ezan okunur,arkasındanda çorbalar tatlılar gelsin dağılalım şeklinde olmazdı. Eski iftarlar ezan okunmadan önce insanların toplanmasıyla başlar,ezan okunduktan sonra önce küçük iftariyelik adını verdiğimiz tatlı yahut zeytin,kaymak,bal yenirdi. Sonra akşam namazı kılınır,namazdan sonra oturulur ve sahura kadar yenirdi. Akşam yemeği ve sahur yemeği hemen hemen aynı yemekti. Sadece bedenen oturulmazdı o sofralara zihin ve gönüllerde doyurulurdu. Sarayda bunun adı huzur dersleri diye geçerdi. Huzur dersleri padişah önünde alimlerin bir konu üzerinde tartışmaları şeklindeydi.

YORUMLAR 5
  • hakan aslan 12 yıl önce Şikayet Et
    osmanlı niye çöktü?. sahura kadar süren iftar yemeği verilirken anadolu'da müslüman halk kıtlıktan kırılıyordu. dedelerimiz anlatırdı hayvanlar gibi otladıkları olurmuş. zaten tc'deki kötülüklerin çoğu osmanlı'dan tevarüs etmiş. islam dışılık dizboyu olmuş saltanat fitnesinde. osmanlı ümmetin yüzkarasıdır.
    Cevapla
  • nesim nesimi 12 yıl önce Şikayet Et
    nasıl mide yapısıymış öyle. nefsi ve ruhi terbiyenin olması gereken ayda anlaşılan atalarımız gündüzleri diş sıkıp gece intikamını almışlar.. o nasıl mide yapısıymış ki iftardan sahura kadar insanlar yiyip içmişler ? ramazan ayını şenlik ve nefsin her türlü bedeni sınırları aşıp kapasitesinin dışına ittiren bir anlayışa getiren ve öyle gören insanlar nedeniyle insanın ramazanda kaçası geliyor..çok afedersiniz ama rio karnavalı tarzı bir şehir tasvirine kimse inanmaz ( rio karnavalında kasıt cinsellik değil tabi insanların kültürünün el verdiği ölcüde şuursuzca eğlenmesi )
    Cevapla
  • R.Mehmet 12 yıl önce Şikayet Et
    yüz bin lafın gelişi olarak söylenmiş olsa gerek. çok kalabalık bir cemaatin olduğunu ifade etmek için söylerken ağızdan öyle çıkmış olsa gerek. yoksa bu sayı hakikaten abartı olur. bir de "teravih namazının bir ibadet olmaktan öte toplumsal bir anlam kazandığı bir dönemdir" cümlesi var. ibadetin ibadet olmaktan öte bir anlamı olmaz. ama bu kabil cümleler anlatırken ağızlardan kendi doğallığıyla çıkıyor. kasdı aşan cümleler değil. netice olarak güzel bir bilgilendirme yazısı. haberi yapana da iskender beye de teşekkürler, hayırlı ramazanlar...
    Cevapla
  • Sultan-ı Yegah 12 yıl önce Şikayet Et
    100 bin.. 100.. 100... 100bin.. ayasofya'da.. iskender pala ya sayı saymayı bilmiyor, ya hesap yapmayı..
    Cevapla
  • ibrahim kesim 12 yıl önce Şikayet Et
    ınsaallah yıne yasarız o gunlerı... hocamıza tesekkurler edıyoruz gecmısın o guzel ramazanlarından bır kesıt sundugu ıcın...muslumanlar olarak hem calısıp hemde dua ıle o guzel gunlerı gerı getırmenın yollarını bulmamız lazım...allah cc tekrar nasıp eder ınsaallah bu necıp mıllete osmanlı yasantısını....
    Cevapla