Peygamber Efendimizi En Çok Üzen 9 Olay
Allah’ın son elçisi ve İslam’ın incisi peygamber efendimiz (s.a.v), çileli hayatında birçok üzücü olayla karşılaşmıştı. Yirmi üç yıllık nübüvveti son derece çetin sınavlarla geçmiş, fakat sonunda İslam’ın yeryüzünün son dini olmasını Allah’ın izniyle sağlamıştı.
Bu defa listemizde, peygamber efendimizin (s.a.v) hayatı boyunca karşılaştığı ve onu çok üzen on olay üzerinde duracağız. Peygamberler de birer insan olduğuna göre, onların da beşeri duyguları vardı. Kimi zaman sevinir, güler, kimi zaman üzülür ağlarlardı.
İnsan fıtratı gereği bu duyguların peygamberlerde de olması gayet normaldir. Hatta Kuran-Kerim’de efendimizin beşeri duygularına birçok kez yer verilir. Örneğin Furkan suresinin yedinci ayetinde Mekkelilerin bu duruma ilginç bir itirazına işaret edilir: Yine onlar dediler ki;
“Bu ne biçim Peygamberdir ki, bizim gibi yemek yiyor ve çarşıda-pazarda geziyor? Ona, kendisi ile birlikte uyarma görevi yürüten bir melek indirilseydi ya. ”
Yukarıdaki ayette Mekkelilerin Peygamber efendimizin beşeri yönüne şaşırdıkları görülüyor. Evet, O (s.a.v) bir peygamberdi ama bir insandı da. Aynı surenin yirminci ayetinde peygamberin beşeri özelliklerini haiz bir birey olmasına şaşıranlara cevaben:
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı… Buyrulmaktadır.
İşte bu gerçeği kavramış bir şair de bir beyitte şöyle der:
Muhammed’ün beşerun La kel beşer,
Bel huve yakatün beynel hacer…
(Muhammed (s.a.v) bir insandı, ama diğer insanlara benzemezdi, yakutun değeri taşlar içinde nasılsa o da insanlar arasında öyle değerliydi.)
Peygamber efendimizi, bir eş, bir dost, bir baba, bir birey olarak olaylardan bazıları şunlardır:
1. Sevgili Eşi Hz. Hatice’nin Vefatı:
Yirmi beş yıllık eşi ve yoldaşı, sevgili zevcesinin vefat etmesi peygamber efendimizin ömrü boyunca yaşadığı en büyük üzüntülerden biriydi. Hz. Hatice (r.a.) sadece bir eş değil, aynı zamanda bir danışman ve zaten az sayıdaki müminlerin (Hz. Ali ve Hz. Zeyd gibi) manevi annesiydi. Geride bıraktığı dört yetim kızı da üzüntüyü katlıyordu. Peygamberimizin bu üzüntüsü, Cebrail’den gelen bir haberle biraz da olsa yatışıyor, teselli buluyordu. Cebrail, Allah’tan selam getiriyor ve eşi için cennete bir döşek hazırlandığını belirtiyordu. Peygamber efendimiz, ilk eşini o kadar çok severdi ki ilerleyen yıllarda Hz. Aişe, sadece Hz Hatice’yi kıskandığını itiraf ederdi.
2. Amcası Ebu Talib’in Müslüman Olmadan Ölmesi:
Peygamber efendimizi, nübüvvetin ilk yıllarında azgın Mekkeli müşriklere karşı himaye eden ve ne olursa olsun, onun (s.a.v) arkasında olduğunu, onu Mekkelilere karşı koruyacağını, kendi işine bakmasını, tebliğe devam etmesini söyleyen amcasının, Müslüman olmadan ölmesi, efendimizi (s.a.v) derin bir hüsrana uğratmıştı. Bir yandan himayesiz kalması, bir yandan da çok sevdiği amcasının hidayete eremeden gittiğine şahit olması Efendimiz için esef verici bir durumdu. Hâlbuki Ebu Talip efendimize şöyle demişti: Ey karde¬şimin oğlu, git ve istediğini yap, çünkü Tanrı’ya andolsun ki seni hiçbir konuda yüzüstü bırakmayacağım.
3. Taifte Çocuklar Tarafından Taşlanması:
Peygamber efendimizin kendilerini islama çağırmak ve Müslümanlara himayeci olmalarını istemek için Taif’li liderlere gittiğinde hiç ummadığı tepkilerle karşılaşmıştı. Taif’in önde gelenleri alaycı konuşmuş ve onan inanmamışlardı. Biri “Peygamberlik için Allah senden başkasını bulamadı mı?” diye alay ediyor, öteki “Sen peygambersen, ben seninle konuşamam çünkü sen çok yücesin, yok yalan söylüyorsan ben yalancılarla da konuşmam.” Diyerek aklınca uyanıklık yapıyordu. Bu da yetmezmiş gibi dönüş yolunda Taifli çocuklar Peygamber efendimizi ve evlatlığı Zeyd’i taşa tutmuş onları yaralamışlardı. Üzüntü ve yorgunlukla kendini bir bahçeye atabildiğinde orada Ninovalı bir köleyle karşılaşmış ve onun Müslüman olmasını sağlamıştı. Bu, peygamber efendimiz için ufak da olsa bir teselliydi. Hicret’in onuncu yılında olan bu üç olaydan ötürü, İslam tarihçileri bu yıla hüzün yılı demişlerdir.
4. Hz. Hamza’nın Şehit edilişi:
Uhud dağı Uhud Dağı / Hamza nerde Uhud dağı / Yandı yüreğimin bağı / Hamza Nerede Uhud Dağı. Bu ve bunun gibi birçok ağıda ve edebi esere konu olan, kahramanlık ve şecaat timsali Hz. Hamza’nın Uhud Savaşında şehit edilip, naşına gösterilen insanlık dışı muamele Peygamber efendimizi (s.a.v) derinden etkileyen bir başka olaydır. Hz. Hamza’ya reva görülen bu iğrenç muamele karşısında duyduğu üzüntü ve sinirden şöyle demişti: Şimdiye kadar hiç böyle sinirlenmemiştim; gelecek sefer eğer Allah bana Kureyşlilere karşı za¬fer verirse, onlardan otuz cesede aynı şeyi yapacağım… Fakat sonra şöyle bir ayet indi: Eğer ceza verecekseniz, size ceza verilenin misliyle ceza verir ve eğer sabrederseniz, andolsun bu, sabredenler için daha hayırlı¬dır (Nahl 126). Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), biraz önce ettiği yeminden geri dönmekle kalmayıp, cesetlere zarar verilmesini de yasakladı.
5. Reci Vakası:
Adal ve Karra kabilelerin efendimize (s.a.v) gelerek Müslüman olmak istediklerini belirtmeleri ve kendilerine dini öğretmen üzere muallimler istemeleri üzerine on bir sahabinin bu kabilelere doğru yola çıkarken bir komploya kurban gitmelerine reci hadisesi denir. Dokuz sahabe orada şehit düşmüştü. İkisi ise (Hubeyb ve Zeyd) esir alınarak Mekkeli Müşriklere satıldı. Onlar da kısa sürede asılarak şehit edildiler… On bir arkadaşının hain bir pusuya kurban gitmesi efendimizi çok üzmüştü.
6. Biri Mauna Olayı:
Reci vakasına benzer bir olay olan biri mauna olayında irşat ve tebliğe davet edilen 40 ya da 70 kişiden oluşan hepsi suffa ehlinden olan sahabi grubu Amir ve Süleyman Oğulları tarafından şehit edildi. Seçkin ve kıymetli sahabilerinin hunharca katledilmesi efendimizi derinden etkiledi. Öyle ki enes bin malik: “Resûlullah’ın, Bi’ri Mauna’da şehid edilen ashaba yanıp üzüldüğü kadar hiçbir kimseye, hiçbir şeye yanıp üzüldüğünü görmedim!” der. ibni Sa’d, Tabakat.
7. Hendek Savaşında Kaçırılan birkaç vakit namaz:
Peygamber efendimiz (s.a.v) ve arkadaşları (r.a) Bir savunma savaşı olan Hendek savaşı sırasında, mücadelenin amansız ve çetin geçmesinden dolayı öğle, ikindi ve akşam namazlarını kılamamışlardı. Bu çok üzücü bir durumdu. Çünkü ne olursa olsun namazdan feragat edilmemeliydi. Bu durum, Peygamber efendimizi (s.a.v) o kadar üzmüş ve sinirlendirmişti ki beddua etmekten kendini alamamışlardı: “Onlar, nasıl güneş batıncaya kadar uğraştırıp bizi namazımızdan alıkoydular ise, Allahü teâlâ da onların evlerine, karınlarına ve kabirlerine ateş doldursun!”
8. İfk Hadisesi:
Beni Kurayza Kuşatması’ndan sonra, eve dönüş yolunda Hz. Aişe’nin yolda düşürdüğü gerdanlığını aramaya koyulunca kervandan geri kalmıştı. Oradan geçmekte olan Safvan adlı sahabe Hz. Ayşe’yi devesine bindirip kervana yetiştirdi. Fakat münafıklar bunu yanlış (istedikleri gibi) anladılar. Hz. Aişe’ye pis bir iftira attılar. Medine bu olayla çalkanmaya başlamıştı. Peygamber efendimiz bu iftiradan dolayı çok üzüntülüydü. Fakat sonra gelen ayet işi açıklığa kavuşturmuş ve bunun açık bir iftira olduğunu belirtilerek buna inanan Müslümanları kınamıştı. (Nur: 11, 15–17)
9. Sevgili evlatlarının çocuk yaşlarda ölmesi:
Peygamber efendimizin (s.a.v) erkek çocukları İbrahim, Kasım, Abdullah ve Kız çocukları Zeynep, Rukiye, Ummü Gülsüm daha efendimizin hayatta iken çocuk yaşta vefat etmişlerdi. Her baba gibi o da, muhtelif zamanlarda ölen çocukları için çok üzüntü doymuş, onlar için bol bol Allaha dua etmiştir. Bu olayın farklı bir boyutu da müşrik ve münafıkların bu acı olayları bile vicdansızca bir koz olarak kullanıp peygamberimize ebter (soyu kurumuş) demeleridir. Üç ayetlik Kevser Suresi bu olayı konu edinir ve asıl ebterin müşrik ve münafıklar olduğunu bildirir.
-
rümeysa 9 ay önce Şikayet Etçok ilginçBeğen