İslam'da uhuvvet bilinci
İslam'da kardeşlik bilinci demek olan uhuvvet, aynı dine mensup olmanın getirdiği şerefi ve sorumlulukları bölüşmektir.
İslam dininde hiçbir müslümanın öteki müslümanlara kin tutup buğz etmemesi gerekir, bu bir uhuvvet ve dayanışma ölçüsüdür. Bu ölçü yerine araya başka üstünlük ölçüleri konulmamalıdır. Çünkü İslam'da, üstünlük ancak ve ancak takva ile gerçekleşir.
Her bir müslüman, dünyanın her neresinde olursa olsun diğer müslümanların yanında olmalıdır. Bu konuda birçok hadis-i şerif bulunmaktadır:
"1. Müslüman, müslümanın (din) kardeşidir. 2. Müslüman, müslümana zulmetmez. 3. Müslüman müslümanı başına gelen musibette terketmez, onu zalimin zulmünde bırakmaz. 4. Kim bir müslümanın dünya darlığını giderip de sevindirirse, Allah da kıyamet gününde onun sıkıntısını giderip mutlu eder. 5. Kim dünyada müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter."
Yardımcı Doçent Doktor Ayşe Hümeyra bir makalesinde konu ile ilgili şunları söylemektedir:
"Birlikte olmakla ayrı ayrı olmanın arasındaki fark herkesçe malumdur. Fakat ne var ki, bilmekle amel etmek aynı değildir. Mü'minler birbirlerine yardım etmenin, iş bölümü yaparak hizmette yarışmanın, hak olan çizgide dayanışmanın, şahsi menfaatler için asla ayrılmamanın lüzumunu bilirler. Ama bunu ifa etmeleri, tefrikadan nasıl korunacakları konusunda doğru tespitlerde bulunup isabetli kararlar vermeleri o kadar kolay değildir. İmana mukabil nefsin, dünya hevesinin ve şeytanın desiselerine kapılmadan hareket etmenin sırrına ermek de gerekir.
Bu sır; nefsin yerine kardeşini, rekabetin yerine ihlası, dünya hevesi yerine ahiret saadetini koymaktır ki, Bediüzzaman bunu bize şu şekilde anlatmaktadır:
'Kardeşlerinizin nefislerini, nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, hatta menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.'
Yine o; kardeş olmanın dünya ve ahiret mutluluğuna ve hayatın mana kazanmasına vesile olacağı gerçeği üzerinde durmakta, hatta bunu zaruri görmektedir. Birlik ve beraberlik duygusunun temin edeceği kuvvet ve zaferin; Allah'a iman ve Kur'an'a bağlılıktan kaynaklanan din kardeşliği ile ebedileşeceğine inanmaktadır. "
“Ben İslam'ın oğlu Selman'ım"
İslam kardeşliği, neseb yani soyculuk ve kavmiyetten daha üstündür. Çünkü nesep kardeşliği sınırlıdır; din kardeşliği ise tâ Hz. Adem'den kıyamete kadar gelecek bütün mü'minleri içine alan çok geniş bir dairedir.
Sahabilerden biri Selman-ı Farisi'ye “Hangi ırktansın?" diye sorduğunda şöyle cevap verir, “Ben İslam'ın oğlu Selman'ım." Hiç kimse nesebinden dolayı fazilet ve şeref kazanamaz. Asıl üstünlük, fazilet ve şeref takvadadır.
"Şeref-ül insani bil ilmi vel edep, la bil mali vela bin nesep"
Hz. Ali efendimize ait olduğu rivayet edilen bu sözden de anlaşılacağı üzere, insanın şerefinin nesep ve soydan değil, ilim ve edepten kaynaklandığı vurgulanmaktadır.
Yani insanlar mahiyet itibariyle birbirlerinin aynıdır. Birbirlerine üstünlükleri ne ırk ne rütbe ne makam ne de zenginlikle olmayıp ancak iman, takva ve salih amellerinin derecesi ile üstünlükleri vardır. Çünkü insanlar kemal yolculuğunda ancak takvadan yardım alabilirler.