Surre Alayı

Surre-i Hümâyûn, Hac mevsiminden önce Mekke ve Medine halkının ihtiyaçlarını karşılamak için İstanbul'dan yola çıkardı.

Surre Alayı
GİRİŞ 23.06.2017 13:22 GÜNCELLEME 23.06.2017 13:22
ÖNEMLİ KONULAR

Ecdadımızın nezaket ve hassasiyetle beslenen sayısız geleneği var. Göçmen kuşlara kadar uzanan saray geleneklerinden belki de en dikkat çekeni ‘Surre Alayı’dır.

Osmanlı Devleti tarih sahnesinden alıkonana dek her yıl gerçekleşen Surre-i Hümâyûn, Hac mevsiminden önce Mekke ve Medine halkının ihtiyaçlarını karşılamak için gönderilen para ve hediyelerden oluşmaktaydı. ‘Surre’, para kesesi manasına gelen Arapça bir kelimedir. Haremeyn’e gönderilen para, altın ve hediyelere bu ad verilmiş, bunun için yapılan özel merasime de ‘Surre Alayı’ denilmiştir.

Mekke ve Medine’de dağıtılan bu yardımlar, Arapların Türklere karşı sevgi ve minnet duymalarına sebep oldu. Bu şekilde Surre-i Hümâyûn geleneği İslam toplumunun kaynaşmasında önemli bir rol oynadı.

Osmanlı Devleti’nde ilk defa Surre gönderen hükümdarın Çelebi Mehmed (1413- 1421) olduğu şeklinde genel bir kanaat bulunmakta. Bu padişahın babası Yıldırım Bayezid’in (1389-1402) de 791/1389 yılında Mekke ve Medine halkı için seksen bin altın gönderdiği tespit edilmiştir. Yıldırım Bayezid devrinden, devletin yıkılışına kadar Osmanlı padişahları, Mekke ve Medine’nin ihtiyaçları için ‘Surre’ adı altında yardım gönderdiler.

Surre-i Hümâyûn geleneğinin İslâm toplumunu kaynaştırmadaki rolü büyük. Toplumunun en büyük iki milleti olan Araplar ile Türkler arasında bir muhabbet ve hürmet bağı kurduğu açık.

Osmanlı sultanları ‘Hâdimü’l- Haremeyn eş-Şerîfeyn’ (Haremeyn’in Hizmetçileri) unvanını almalarıyla birlikte bu yolda faydalı olan ne yapabilirim derdine düştüler ve hadimi oldukları beldelere çok güzel katkılar sağladılar. Kutsal olan Hicaz bölgesi ve Kudüs çevresi elbette en özel tutulan bölgelerdi.

Tarihî dokümanlara bakılınca bu bölgelere, sadece nakit para değil gıda yardımının da Surre’nin kapsamına girdiği anlaşılmaktadır.

Surrelerin miktarını ve dağıtılacak yerleri belirten defterler Defterdarlık içindeki Haremeyn Mukataası Kalem’inde yazılır ve kayıtları burada tutulurdu.

Surre’nin gelir kaynağı, devrin sultanının gönderdiği özel hediyelerden ve Haremeyn’e tahsis edilen vakıf gelirlerinin şarta uygun olarak toplandığı vakıf tahsisatından oluşuyordu. Surrenin bir kısmı olan özel hediyeler, padişaha ait olan Ceyb-i Hümâyûn Hazinesi’nden karşılanırdı. Sultan Üçüncü Murad (1574-1595) zamanında Medine’ye 196, Mekke’ye 87 ve Kudüs’e 11 keseden oluşan nakit para yollanmıştı. Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar bu güzel gelenek sürdürülmüş ve İslâm’ın emrettiği insanlara malıyla yardım etme veya ‘infak’ emri en güzel şekilde yerine getirilmişti.

Teşrifat kaidelerine büyük önem verilen Osmanlı Devleti’nde Surre-i Hümâyûn’un yola çıkması sebebiyle özel bir merasim yapılırdı. Öncelikle bu işten sorumlu ‘Surre Emini’ isimli bir görevli tayin edilerek sadrazam huzurunda kendisine ‘hilat’ giydirilirdi. Recep ayının 12. gününde İstanbul’dan çıkması gereken Surre Alayı için Dârü’s-Saâde Ağası tarafından Defterdar, Reîsü’l-Küttâb ve Nişancı’ya davetiye yollanır, Sadaret Kethüdası da diğer bulunması gereken zevatı davet ederdi. Davetliler, Topkapı Sarayı’ndaki Kubbealtı önünde toplandıktan sonra Mekke Şerifi’ne gönderilecek mektup ile Surre-i Hümâyûn torbaları hâfızların okuduğu Kur’ân-ı Kerîm eşliğinde padişah huzurunda mühürlenerek Surre Emin’ine teslim edilirdi. Bundan sonra padişahın hediyeleriyle nâmesinden oluşan mahfil-i şerifi taşıyan deve başta, Surre torbalarının yüklendiği diğer deve ve katırlar arkada, yola çıkılırdı. Sarayın orta kapısı olan Bâb-ı Hümâyûn’dan çıkan alay, Sirkeci’deki Kireç İskelesi’ne gelirdi. Oradan Kaptan Paşa’nın hazırlattığı çektirilere bindirilen Surre Alayı Üsküdar’a geçer ve Mekke- i Mükerreme’ye kadar kara yoluyla giderdi. (Mekke’ye gitmek üzere yola çıkan hacı kafileleri ve Surre Alaylarının burada toplaşıp uğurlandığı da bilinmektedir. Rivayete göre şehirden ayrılan kafileler son olarak buradan uğurlandığı için çeşmenin adı Ayrılık Çeşmesi olarak halk diline yerleşmiştir.) Mekke Emiri tarafından padişahın mektubu Mina mevkiinde okunduktan sonra Surre torbaları içindeki paralar defterde yazıldığı şekilde dağıtılırdı. Haccın bitimini müteakip Surre Emini, Mekke Emir’inin padişaha yazdığı cevabî mektup ve hediyeler ile beraber İstanbul’a dönerdi.

Sultan İkinci Abdülhamid’in (1876-1909) gayretleri sonucunda yapılan Hicaz Demiryolu’nun açıldığı 1908 yılından başlayarak 1916’ya kadar Surre Alayı Haydarpaşa’dan demiryoluyla gönderilmişti.

Bütün Müslümanların gönüllü yardımı, Alman ve Türk mühendislerin çalışmasıyla 1901- 1908 yılları arasında tamamlanan Hicaz Demiryolu, Sultan İkinci Abdülhamid’in İslamcı politikalarının en büyük anıtı olarak kabul edilmektedir. İslâm âlemi için büyük bir hizmet olan bu demiryolu vasıtasıyla Surre Alayı en son 1916’da Medine’ye kadar gidebilmiş, 1917 ve 1918 yıllarında ise Şam İstasyonu’nda yolculuk noktalanmıştı.

Son olarak kayıtlarda 1919- 1922 yılları arasında Haremeyn fukarasına yine Sultan Vahîdüddin tarafından sadaka dağıtılmıştı.
Surreler vesilesi ile Osmanlı padişahları ‘Halife’ sıfatına dayanarak Haremeyn’e hizmet etmişlerdir. Böylece onların gayretleriyle Haremeyn, sonuna kadar ihtiram ve ikram ile ağırlanmıştır.

Burada Sultan Vahîdüddin’in bu konudaki iradesinin metni mevcuttur.

Surre-i Hümâyûn geleneği İslam toplumundaki kaynaştırma rolü görmüştür, bu da Osmanlı Devleti’nin idari başarısını ve İslam’ın muhafızlığı rolünü pekiştirmiştir. Bundan dolayı, Mısırlı meşhur âlim Abdülaziz Çâviş (1876-1929), Osmanlı padişahlarının halifeliği hak ettikleri düşüncesinin bütün Müslümanların kalbinde yerleşmiş kesin bir inanç olduğunu zikretmektedir.

Surre yardımının altında yatan en önemli bir etken de Kur’an-ı Kerim ayetleri ve hadis-i şerifl erde sıkça geçen infak emridir. Bakara Sûresi’nin 3. ayetinde Müslümanların sıfatları sıralanırken; “Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” denilmektedir. İşte Osmanlı padişahları da kendilerine lütfedilen büyük zenginliği boşa harcamayarak kurdukları Haremeyn vakıfl arı vasıtasıyla, ikram edilmeye en layık olan Mekke, Medine ve Kudüs ahalisi için mallarını Allah yolunda harcamışlardır. Padişahların Surre gönderdikleri Müslümanlardan tek beklentileri o mübarek yerlerde kendileri için dua etmeleriydi. Ayrıca Mekke ve Medine’de muhtaç durumda çok kimsenin olması ve oralarda Hz. Peygamber’in neslinden gelen seyyid ve şerifl erin bulunması da Surre göndermenin önemli bir sebebidir. Osmanlılar seyyid ve şerifl ere karşı büyük bir muhabbet ve saygı beslediklerinden dolayı, onların yaşadığı en önemli yerlerden biri olan Haremeyn’e ellerinden gelen her yardımı yapmışlardır. Surre-i Hümâyûn geleneği, bugünkü Arap ülkelerinde yaygın olan Osmanlı Devleti’nin kendilerini sömürdüğü ve geri bıraktığı şeklindeki yanlış düşünceleri de çürütmektedir. (Avrupa ve Amerika’da Ortadoğu ile ilgili olarak Oryantalist bir bakış açısıyla yapılan çalışmalar, sömürge emellerine hizmet etme amacını taşıdığından Arap ülkelerindeki Osmanlı hâkimiyetini hep kötülemişlerdir.)

İtalyan oryantalist ressam Stefano Ussi’nin Dolmabahçe Sarayı’nda Surre Alayı ile ilgili dev bir tablosu bulunmaktadır.

İnceliklerden oluşan bu törenin günler öncesinden hazırlıkları olurdu. Hediyeleri götürecek kimseler seçilir, iyice araştırılırdı. Namaz konusunda hassas ve güvenilir olmaları konuları titizlikle ele alınırdı. Alayda bulunacak develer en güzel develer olarak belirlenirdi. Deve kutsal topraklara gidecek diye süslenir giydirilirdi. Altın ve gümüşler torbalara doldurulur, ağzı bağlanır ve mühürlenirdi. Devenin çanları çalınır, önce bir saray bahçesinde gezindirilir, sonra Üsküdar’a uğurlanırdı. Surre Alayı’na İstanbul’dan ve geçtiği güzergâh üzerinden hacı adayları da katılırdı. Alay Şam’a gelince Surre’nin teslim edilmesinden sorumlu olan Surre Emini, emanetini Şam Beylerbeyi’ne teslim eder; Emirü’l-hac konumundaki Şam beylerbeyi yolun kalanında emanetin tesliminden, Mekke’ye varınca da dağıtılmasından sorumlu olurdu. Mekke şerifinin dua ve teşekkürlerini içeren mektubu müjdeci başı aracılığıyla padişaha ulaştırırdı. Tanzimat’a kadar Üsküdar’dan hareket eden alay, 1839’dan (Tanzimat’tan) sonra Dolmabahçe ve Yıldız saraylarından yola çıkarılmaya başlanmıştır. 1918›de (Birinci Dünya Savaşı sırası) yola çıkarılan kervanın Şam’dan İstanbul’a geri gönderilmesi üzerine Surre geleneği sona ermiştir

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL